1 Temmuz 2012 Pazar

Tur Başlangıcına 114 Gün Kala

Tur vakti iyiden iyiye yaklaşıyor. Ve bizler artık heyecanımızı gizleyemiyoruz. Çünkü böyle büyük bir organizasyonu düzenlemek büyük heyecan katıyor. Aynı zamanda da gurur verici bir organizasyon olduğuna inanıyorum. Umuyoruz ki alnımızın akıyla çıkarız bu ilk organizasyon düzenlememizden. Daha sonraki turlarımıza da bir ışık tutmuş oluruz böylece. Son 114 gün kaldı. Hayırlısı... :)

23 Mayıs 2012 Çarşamba

YOL HİKAYELERİ (İZMİR - BODRUM - ANTALYA bölüm 3)

~~ İZMİR - BODRUM - ANTALYA TURU ~~
MACERANIN 3. GÜNÜ:
Sabah erkenden uyanıp elimizi yüzümüzü yıkadıktan sonra çadırımızı topladık. Bisikletlerimizi yükleyip yeniden yola koyulduk. Mis gibi temiz havayı soluya soluya ciğerlerimizi temiz havayla doldurduk. Ah bir de yanımızdan gübre dolu traktör geçmeseydi. :) Çok daha güzel olacaktı ama olsun. O da lazım diyip devam ettik yolumuza. 16 km kadar yol gittikten sonra Muğla – Yatağan - Milas ayrımına gelmiştik. Yatağan yönünde ilerledik. Yaklaşık 5 km boyunca sürekli inişimiz vardı. Sabah sporumuzun bir kısmını gerçekleştirdik tabiî ki oraya gelene kadar. Ufaklı büyüklü yokuşlarımız olmuştu. O 5 kilometrelik yokuşu inip bacaklarımızı dinlendirdikten sonra yolu takip ederek şehir merkezinin dışında kalan elektrik santralini gördük. Ve sonrasında da git gide dikleşen yokuşlu ve mıcırlı yollarımızın yeniden başladığını.. İlk yokuşumuz 500 metre civarıydı. O yokuşu çıkınca kendimizi ödüllendirdik. Ve sabahın erken saatinde hava soğuk olur diye giydiğimiz kalın şeyleri çıkardık önce. Sonra da durduğumuz yol kenarında küçük bir kahvaltı molası verdik. Bisküvi, su falan atıştırdık biraz. Ve toparlanıp yeniden yola koyulduk. Tabi yol kenarındayız ya, bizi görenler turist falan sanıyorlar. Arabalarının camlarından çıkıp “Hello.” diyenlerle çok karşılaştık. Komikti doğrusu. Yeniden yola çıktık. Bir inip bir çıktığımız yollarda en çok hoşuma giden şeylerden biri de yoldaki köpeklerin bizi görüp bize doğru koşturmalarından sonra bendeki adrenalinin yükselmesi ile beraber bacaklarımın bir anda daha hızlı pedal çevirmesi ve benim hızlanmamdı. Çok hoşuma gidiyordu. 15 ile çıktığım yokuşu 20 ile çıkmaya başlıyordum. :) Aynısı yine denk geldi. Yol kenarındaki tarlanın köpekleri bizi gördüler. Önce havlamaya başladılar. Ve önce önden giden Barış’a sonra da bana havlayarak peşimizden koştular. Önce yokuş inip sonra da karşı taraftaki yokuşa çıkmaya başlayınca gayet işe yaramışlardı köpekler farkında olmadan. Yollar sürekli inişli çıkışlıydı. Epey pedal çevirdik. Ormanlık bölgeden dışarı çıktık. Zannediyorum ki çevre yolu gibi bir yoldaydık. Dik bir yoldu. 3 şerit gidiş, 3 şerit de geliş için yol vardı. Biz yolun en sağından tırmanıştaydık. Barış benimle arasındaki mesafeyi hayli aşmış yaklaşık 600 metre ötedeki benzinlikte beni bekliyordu. Ben de havanın sıcaklığının etkisi ve sırtımdaki çantanın verdiği yorgunlukla çok yavaş çıkıyordum. Güneş tepemdeydi. Güneşten gözlerim kamaşıyordu. Ben benzinliğe odaklanmıştım. Sonra bir anda bir araba yokuş aşağı inerken direksiyonu üzerime kırdı ve yolun ortasındaki V şeklindeki su giderine girerek 360 derece dönerek kaymaya başladı. Üzerime gelerek kayan tekerlekleriyle bana mıcır fırlatmaya başladı. Bana 2 metre (yani 1 şerit kadar yakın) kala durabildi. Şoför şok olmuştu. Ki ben de şoktaydım. Ben hala yokuş çıkıyordum. Birkaç pedal daha bastım ve durdum sonra. Yüzüm şoktan dolayı uyuştu bir an ve bembeyaz kesildim oracıkta. Barış hemen geldi bisikletiyle. Benzinliğe 400 metre falan vardı. Benzinlikten de koşarak geldiler. Su falan getirdiler yanlarında. Adama da bana da su içirdiler. Elimizi yüzümüzü yıkadık. Ama adam arabadan inip arabasının orasına burasına baktı hemen var mı bir şeyi diye. Sonra araba gerçekten sağlam bir arabaymış ki hiçbir şeyinin olmadığını gördük hepimiz. Sadece tekerleklerin yanaklarında biraz sürtmeden kaynaklanan yanıklar vardı. Hepsi o. Ben kendime gelince benzinliğe doğru çıkmaya başladık. Oradaki diğer kişiler de adamın kendine gelmesi için benzinliğe çağırdılar. Adam benzinliğe gelince oradakilerle konuşurken duyduklarıma inanamadım. Meğer adam bir benzin istasyonunda çalışıyormuş. 24 saat çalışmış 1 gün önceden. Uykusuzmuş. Milas’tan çıkıp Çine’ye gidiyormuş. Uyuyakalmış ve direksiyon hakimiyetini kaybetmiş. Daha da kötü olabilirdi. Ben orada arabanın altında da kalabilirdim. Allah’a çok şükür. Ucuz yırttım diyebilirim. Sonra biz benzinlikte biraz durup mola verdik. Cep telefonlarımızı şarja taktık. 45 dakika kadar mola verdikten sonra sularımızı tamamladık ve oradakilerle bayramlaşıp vedalaştıktan sonra yeniden yola koyulduk.

Yine inişli çıkışlı yollarda ilerlemeye başlamıştık. Derken Milas’ın girişindeki piknik alanına yaklaşmıştık. Yol yapım çalışmaları falan vardı. Bizi yavaşlatıyordu. Ama toprak yolda cross yapıyorduk sanki. Güzel gidiyorduk. Birkaç kilometre daha ilerledikten sonra kendimizi bir dağın zirvesinde bulduk ve önümüzde harika bir iniş vardı. Yolun sağ tarafı uçurum, sol tarafı da tahmin edeceğiniz üzere dağdı. Barış’ı o yolda tutabilene aşk olsun. Beni de tutamadılar tabi :) . Ama o benden önde gittiği için yokuşu benden önce bitirdi. Ben ise yolun tadını çıkardım. Arkamdan gelen araçlar gayet saygılı bir biçimde bana yol verdiler her defasında ve uygun bir yer olmadığı sürece beni geçmediler. Ben saatte 89 kilometreyi görerek o yolda kendi rekorum olan 82’yi geçmiştim.. Çok mutluydum. Adrenalin yüklüydüm :) Bu da beni mutlu etmişti. Yokuş bitimine kadar 2 şarkı söylemiştim baştan sona. O kadar mutluydum. Öyle anlatayım. Yokuş bitiminde Barış’ı görmeliydiniz. Adam yatırmış bisikletini. Çıkarmış çantayı da. Bisikletine dayanmış, uzatmış ayaklarını da. Orada güneşleniyordu adeta. Biraz mola verip etrafımıza baktık. Ben de GPS üzerinden ne kadar yolumuz kaldı ona bakıyordum. Biraz su içip yeniden yola koyulduk. Ve Milas’a girdik. Milas merkezindeki lambalarda durup merkezde biraz göz gezdirdik. Sonra da yolumuza yeniden devam ettik. Fakat ben acıkmıştım. Bisküvim de kalmamıştı. Yol kenarındaki evlerden birinin bahçesinde mandalina ağacı vardı. O kadar büyük ve güzeldi ki anlatamam. Mandalinalar da harika görünüyordu. Barış ile aramda 50 metre mesafe vardı. Ona seslendim ama duymadı. Ben de durup mandalina ağacının sahibini bulmak için evin bahçesine girdim. Ev sahibini bulamadım evde ama kiracısının izniyle durumu anlatarak biraz mandalina topladım. Hem kendim için hem de Barış için üzerimdeki reflektif yeleğin ceplerini tamamıyla doldurmuştum. Barış da beni Milas – Bodrum yolu üzerinde ilk yokuşun ortasında bekliyordu. Gittim yanına, anlattım durumu. Güldü. Ama o mandalina sevmiyormuş. Yani anlayacağınız tüm mandalinalar bana kaldı. Kokusu bile hoşuna gitmiyormuş. Ben de verdiğimiz her molada mandalina yedim ona inat. :) Ve git gide yaklaştığımız Bodrum’un tabelalarını görmeye başladık yavaş yavaş. Bodrum’a girmeden önce çok güzel yollardan geçtik. Yollar dümdüzdü. Hele bir yokuş var ki sormayın gitsin. İnişi çok zevkliydi. Tekerleklerimden gelen ses beni o kadar mutlu etti ki, bisikletim de ben de gerçekten çok iyi eğlendik o yoldan inerken. Epey bi gitmiştik ki Güllük diye bir yer var, oradan çıkmıştık. Lastiğimin bir anda indiğini gördüm. Barış ile de aramızda yaklaşık 100 metre mesafe vardı. O önden gidiyordu. Onu aradım ve durumu belirttim. O da hemen geldi yanıma ve çare düşünmeye başladık. Hemen çantamdaki yedek lastiği çıkartıp takmak için iç lastiği söktüm. Bir de ne görelim, lastik yarılmış. Mecburen tek lastikle gidecektik kalan yolumuzda. Hemen lastiği değiştirip 50 metre gerideki benzinliğe gidip oradan hızlıca şişirdim. Geri gelip taktım ve hemen yolumuza devam ettik. Sonrasında yaklaşık 10 kilometre yol ilerledik. Dik rampaların olduğu meşhur Bodrum yolu başlamıştı sonunda. Ünlü hotel ve otellerin olduğu bölgeye girmeden önce son kez durup mola verdik ve çevremizi gözledikten sonra birkaç fotoğraf çekildik. Sonrasında yolumuza devam ettik. Ben tabi enerji versin diye mandalina yemeye devam ediyordum her fırsatta. Akşam olmak üzereydi. Hava kararmaya başlamıştı. Bir yandan da akşamı nasıl geçireceğimizi düşünüyordum. Nasıl ve nerede? O soru işaretleriyle biraz daha pedalladıktan sonra Güvercinlik diye bir yer var, oraya vardık. Bodrum artık çok yakındı. Biz Bodrum’a yaklaştıkça pedallarımıza daha hızlı basıyorduk. Ki bir an önce varalım, hava kararmadan biraz gezelim. Derdimiz gezmekti Bodrum’da. :) Sonrasında Güvercinlik’ ten de çıktık ve Bodrum tabelasını gördük. Artık Bodrum’daydık. Hemen merkeze yönelip bisikletlerimizi ve kendimizi rahatlatma derdine düştük. Gezmek ikinci plana düştü. Çünkü bisikletlerimiz yorgun, biz ise açtık. Yiyeceğimiz tükenmişti. Bir tek suyumuz vardı. Ama o da bitmek üzereydi. Garaja gidip oradakilere nerede yemek yiyebiliriz diye sorduk. Ben Bodrum’a ilk kez gitmiştim. Ama yön açısından 6. hissime çok güvendiğim için çoğu şeyi bulmakta hiç zorlanmam. Yemek yiyeceğimiz yeri bulduk. Bir şeyler atıştırdık. O arada bisikletlerimiz de dinlendi. Yemek sonrasında da hemen kalkıp etrafı gezmek istedik. Yaptığımız ilk şey kaleye gitmek oldu. O kaleyi çok merak ediyorduk. Ama akşam olduğu için gezmek pek mümkün olmadı. Sadece biraz fotoğraf çekildik. Sonrasında mola verip çadır kurabileceğimiz yerleri gözden geçirdik. Deniz kenarında bir yer bulmaya çalıştık. Çevredeki esnaflara sorduk, fakat pek yardımcı olamadılar. O arada hem çevreyi geziyor, hem de çadır kurulabilecek yerleri keşfediyorduk. Kaleden biraz daha ileride yeşillik bir alan bulduk ve çadırımızı oraya kurmaya karar verdik. Biraz etrafta dolaştıktan ve fotoğraf çektikten sonra gece fazla geç olmadan yatıp dinlenelim dedik. Sonrasında da saat 23:30 gibi yatıp uyuduk.  
Devamı yarın...

22 Mayıs 2012 Salı

YOL HİKAYELERİ (İZMİR - BODRUM - ANTALYA bölüm 2)


‎~~ İZMİR - BODRUM - ANTALYA TURU ~~
MACERANIN 2. GÜNÜ:
Sabah erken saatte uyandıktan sonra güzel bir kahvaltının iyi olacağını düşündüğümüz için otelden çıkar çıkmaz hemen bir börekçi bulduk. Gayet hoş bir kahvaltı yaptıktan sonra börekçideki bayan ile küçük bir sohbet yaptık. Ve sonra yeniden yola koyulduk. Aydın’da bizi o şekilde gören küçük çocuklar falan “Hello” larla selamladılar bizi. Biz de bozuntuya vermeyip “Hello” dedik onlara. Sonra pedal basmaya devam ettik tabiî ki. Yolumuz Çine’den geçecekti. Çine yollarını az çok bir önceki geceden aldığımız bilgilere göre tahmin ediyorduk. Ve o dik rampaları bekliyorduk dört gözle. Çine’ye gelmeden önce 2 saat kadar pedal bastıktan sonra bir şehir merkezine gelmiştik. Tam olarak neresiydi bilemeyeceğim şimdi ama güzel mi güzel çay yapan bir kahvehaneye oturduk. 2 tane çay söyledik. Kahvehanedekiler bizi ilgiyle seyrediyorlardı. Biz de oradan en sıcak kanlı görünen kişiyi bulup onunla biraz sohbet ettik. Kendisi de eskiden bisiklet sürüyormuş. Artık süremediğini, yaşlandığını ama hiç sigara içmediğini dile getirdi. Çok mutlu oldum. Biraz daha konuştuktan sonra çaylarımızı bitirip yola koyulmak üzereyken yol üzerinde bir kaynak suyunun olduğunu, su ihtiyacımızı oradan giderebileceğimizi söyledi. Köy halkının geneli oradan alıyormuş suyunu. Lezzetliymiş. Gidip orayı bulduk ve oradan sularımızı doldurduktan sonra Çine’den yukarıya doğru tırmanışa geçtik. Beklediğimiz dik rampalar başlamıştı. Oraya kadar yol gayet güzeldi. Oradan sonra nedense daha güzel olmaya başladı :) Rampaları güneş batımından önce çıkmak zorundaydık. Çünkü bulunduğumuz yerler çok ıssızdı ve işin kötüsü çadır kurabileceğimiz yer de yoktu. Her yer kayalıktı. Akşamüstü olmuştu. Biz hala yoldaydık. Saat 16:30 gibi biraz oturup dinlendik. Yiyeceğimiz yoktu. Enerjimiz kalmamıştı. Suyumuz vardı. Ama onu da idareli kullanmak zorundaydık. Çünkü bir sonraki yerleşim merkezi hayli uzaktı. Biraz daha tırmanış yaptıktan sonra az ileride bir yer gördük. Yemek yiyebileceğimiz lokanta tarzında bir yer. Hem de küçük bir market aynı zamanda. Canımız da kavurma istemişti. Şansımıza orada da varmış. Biz bir yandan sipariş verip oturmuş sohbet ederken bir diğer yandan da etrafımızda nelerin olduğunu öğrenmek için lokantanın sahibiyle sohbete koyulmuştuk. Tam karşımızda yeni yapılan bir baraj varmış. Orayı görmeyi planlıyorduk yemekten sonra ama havanın aniden kararması bizi bir hayli telaşlandırmıştı. Yemeğimiz geldi. Afiyetle yedik. Ve ben hiç hatırlamıyorum ki onun kadar lezzetli bir kavurma yemiş olayım. Gerçekten saçta kavurmayı bu kadar lezzetli yapan var mıdır bilmiyorum. Yemeğimizin üzerine bir de su içtikten sonra yeniden yola koyulduk. Hava iyice kararmadan çadır kurabileceğimiz bir yer bulmamız gerekiyordu. Aydınlatmalarımızı olabildiğince kısıtlı kullanıyorduk. Yol üzerinde birbirine benzeyen o kadar çok yer vardı ki, sanki aynı yerlerden geçiyorduk sürekli. Halbuki cep telefonumun GPS’i bizim ilerlediğimizi gösteriyordu. O gün için hedefimiz Yatağan’dı. Fakat öyle bir yere geldik ki rampalar daha da dikleşti ve pedal basmak iyiden iyiye zorlaştı. Derken yol yavaş yavaş yeniden düzleşti ve tam tersine yokuş inmeye başladık. Allah dualarımızı duymuştu sanki. Biz bir dağın zirvesine çıkmışız farkında olmadan. Yaklaşık 4 belki de 6 kilometrelik bir iniş varmış önümüzde. Ve bir de tünel. Aydınlatmalarımız kapalıydı. Yanlış hatırlamıyorsam tünele girmeden önceki son hızımı gördüğümde 69 yazıyordu göstergemde. Bir anda karanlığa girince gözlerim adeta kör olmuştu. Işıklarımı yaktım ama sönük kalıyordu. Tünelden geçişimiz hemen hemen 40 saniye kadar sürmüştü. Beni pek değilse de Barış’ı epey korkutmuştu bu tünelin aniden önümüze çıkması, ve bir anda karanlıkta kalışımız. Her şey olabilirdi. Sonra yeniden tırmanışa geçmeden biraz su içtik. Soğuk kanlı bir şekilde yeniden pedal basmaya devam ettik. Karanlık hayli bastırmıştı. 15 kilometre daha ilerledikten sonra bir benzinlik bulup yiyecek bir şeyler aldık. Şekerli bir şeyler alıp içtik. İhtiyacımız olabilecek diğer şeyleri de temin ettikten sonra da boş bir tarla bulup kenarına çadırımızı kurduk. O gece hayli macera doluydu. Etrafımızdaki dağlardan tüfek sesleri geliyordu. Biz ise 3 kişilik çadırın içinde kendi kendimize müzik dinliyor, arkadaşlarımızı arıyor bir yandan da onları kıskandırıyorduk :) . Çünkü bu bir çılgınlıktı. Ve kolay kolay kimse cesaret edemezdi. Biz cesaret ettik ve bu kadar yol geldik. Gayet güzel geçen yolculuğun ikinci gecesini çadırda geçirmek bir anlamda maceranın tadını çıkarmanın ta kendisiydi. Bir şeyler atıştırdık. Sonra da sabaha kadar çadırın içinde bir o yana dön, bir bu yana dön derken uyuyup kalmıştık.

Devamı yarın...

21 Mayıs 2012 Pazartesi

~ YOL HİKAYELERİ ~ (İZMİR - BODRUM - ANTALYA)




















~~ İZMİR - BODRUM - ANTALYA TURU ~~

MACERA BAŞLIYOR:
Siz hiç 10 dakika içerisinde karar aldıktan sonra hemen hazırlık yapıp yaklaşık 750 kilometrelik bir yola koyuldunuz mu? Biz o çılgınlığı yaptık. 2 kişi. Fazla değildik.

- 1. GÜN -İlk başta birkaç arkadaşla İzmir’in uç kısmındaki Bozdağ’a çıkacaktık. Sonra oradan da Gümüldür falan vardı aklımızda. Sonra da belki Bodrum. Fakat beraber turlayacağımız arkadaşlar ile bağlantı kopukluğu yaşadık belli bir süre. Ve daha sonrasında kendimizi bir anda Aydın’da bulduk. Öyle gelmiştik ki Aydın’a anlayamadık bile. İzmir ile Aydın arasında molalarımız oldu elbette. Hatta bir ara benim dizimdeki menisküs ağrıları beni epey yordu. Ama aldırış etmeden yola devam ettim. Zaten sırt çantası, çadır, mat derken bisikletim bayağı ağırdı. Yaklaşık 130 – 140 kilo ağırlıkla o kadar yolu gittik. Şimdi gelelim nasıl başladığımıza.

Barış diye çılgın mı çılgın bir arkadaşım var. Sağ olsun beni de kendine benzetti çılgınlık konusunda. Aklımıza esen şeyi yapmaya başladık onunla son günlerde. Bir gün bana canının sıkıldığını söyledi. Tamam dedim. Atlayalım bisikletlere turlayalım öyleyse. Olur dedi. Nereye gideceğiz dedi. Ben de turlarız oğlum, bakarız kafamıza göre bir yerlere, hatta biraz uzun mesafe yaparız dedim. Stres atarız dedim. Ve o anda Bozdağ’a çıkacak olan arkadaşlarım aklıma geldi. Onlara takılırız dedim. Sonra da döneriz dedim. Duruma göre belki Gümüldür’e falan da gidebiliriz, hazırlıklı ol dedim. Barış da kabul edince hemen hazırlanıp çıktık yola. Sonra Karabağlar’da bir benzinlikte buluştuk. Suyumuzu, enerji barlarımızı falan temin ettikten sonra yeniden çıktık yola. Hava kararmak üzereydi. Araçların ışıkları yanmaya başlamıştı. Biz de karanlık demeden, saat gözetmeksizin pedal çeviriyorduk. Gaziemir’i geçip Menderes – Torbalı sapağından Torbalı yönünde ilerledikten sonra aydınlatmalarımızın yetersiz olduğuna karar verdik. Çünkü gittiğimiz yolda ne cadde lambası vardı, ne de bizim aydınlatmalarımız yeterliydi. O yüzden Kısık Köy’e geldikten sonra sağdaki ilk benzinliğe girdik. Biraz dinlendikten sonra aydınlatmalarımız için yeni piller aldık. Kaliteli piller aldık ki yolda kalmayalım yeniden. Pillerimizi yeniledikten sonra yeniden yola koyulduk ve İzmir Çevre Yolu ayrımına kadar geldik. Sonra eski Aydın yolundan mı gidelim, yoksa çevre yolunu mu kullanalım diye birkaç dakika düşündükten sonra çevre yolunda ortak karar aldık ve yola çıktık. Gişelerden sağ salim geçtikten sonra otoyolun narin teninde gecenin karanlığında ortalama saatte 30 km ile pedal bastık. Şarkılar, türküler söyleyerek ilerliyorduk yolda. Epey pedal bastıktan sonra Selçuk tarafındaki 2 yönlü Shell Benzin İstasyonu’na geldik. Orada küçük bir çay ve ihtiyaç molası verdik. Saatlerimiz 21:45 civarıydı. Arkadaşlarımızı aradık. Onlar daha yola çıkamamışlardı. Madem öyle biz gidebildiğimiz yere kadar gidecektik. Onlardan ayrılma kararı aldık. Ve geri dönmeyi de istemedik. Madem çıktık bari biraz pedal çevirelim dedik. Aldığımız ilk karar Bodrum olmuştu. Aydın üzerinden pedal basıp Muğla’ya oradan da Bodrum’a geçecektik. Çaylarımızı içtikten sonra biraz sohbet ettik. Ve yarım saati doldurup yeniden yola koyulduk. Önümüzde zorlu bir gece ve zorlu bir yol vardı. Yollar karanlıktı, bazı yerler ıssızdı hatta. Ama kazasız belasız gidelim diye dua ediyorduk. Shell’den sonra Aydın girişine daha bayağı vardı. O yol üzerinde bir de tünel var. Orayı kullananlar bilirler. Tünele yaklaştıkça yol iyice zorlamaya başlamıştı. Saatte 10 kilometreye kadar düşmüştü hızımız. Biz pedal bastıkça sanki bir şey bizi arkadan çekiyor gibiydi. İlerleyemiyorduk. Trafik ekiplerini gördüğümüzde lambalarımızı kapatıyorduk :) O da bizim akıllılığımızdı. Tünele 200 metre vardı. Dinlenmek için yolun kenarına çekip oturduk. O arada bir tane turuncu otoyol trafik takip aracı geçti yanımızdan. Ve yaklaşık 150 metre ileride durdu. Zannediyorum ki bir telsiz görüşmesi yaptılar ve geri geri gelmeye başladılar. Ben biraz telaşlandım ama belli etmedim fazla. Çünkü polis tanıdıklarım çoktu. Onlara güvendim. Sonra yanımıza geldiler ve burada ne yaptığımızı sordular. Dinleniyoruz dedik. Nereye gidiyorsunuz diyince, biz de Bodrum dedik. Önce Aydın’a geçeceğiz dedik. Ama bu yolu kullanmanız yasak değil mi diyince biz de evet ama başka yol bilmiyoruz ki dedik. Gitmemiz gerekiyor dedik. Kameralara yakalandığımızı söylediler. Ve tünelden geçemeyeceğimizi, çok tehlikeli olacağını söylediler. Rica minnet bisikletleri onların aracının arkasına attıktan sonra arabada güzel bir sohbet başlattık. Tünel bitiminde kamerasız alana kadar bizi götürdüler sağ olsunlar. Sonrasında tekerleklerimizi yeniden takıp ayarlarımızı kontrol edip onlarla vedalaşıp yeniden Aydın’a doğru yola koyulduk. Birkaç tane daha trafik polisi geçti yanımızdan ama bir şey demediler. Zannediyorum ki bizi tünelden geçiren trafik takipteki ağabeyler onlara durumun izahını yapmışlardı. Yaklaşık olarak 50 km hiç durmadan pedal bastıktan sonra Aydın girişindeki gişelere gelmiştik. Gişelerin girişinde trafik polislerinin ofisi falan vardı. Dışarıda da birkaç tane polis aracı vardı. Hatta birinde polis bile vardı. Selam verip geçtikten sonra arkamıza bile bakmadan hızla oradan uzaklaştık. Sonra Aydın merkeze doğru ilerledik. Karnımız hayli acıkmıştı. Gece saat 12 civarıydı merkeze ulaştığımızda. Yaklaşık olarak 5 saat pedal çevirmiştik. O saatte ne yiyebiliriz, nerede yiyebiliriz diye bir polis ekibi bakındık etrafta. Biraz gittikten sonra merkezde bir benzin istasyonunda bir polis ekibi denk geldi. Onlara İzmir’den geldiğimizi, bu gece burada konaklayacağımızı, çadırımızı nereye kurabileceğimizi, nerede yemek yiyebileceğimizi sorduktan sonra aldığımız bilgiler doğrultusunda bir köfteciye gittik.İkişer tane yarım ekmek köfte yedik. Sonra köfteciden de yol durumu hakkında bilgi aldık. Ve o gece için dışarıda kalmamızın tehlikeli olabileceğini düşünüp ilk geceyi uygun fiyatlı bir otelde geçirmenin en mantıklısı olduğuna karar verdik. Aydın merkezindeki otelleri de bilmediğimiz için taksicilere sorduk. Onların tarifi üzerine gittiğimiz ve geceliği 20 TL olan bir oteli kişi başı 15 TL’den ayarlayıp bisikletlerimizi otelden içeri soktuk. Odaya çıktık. 2 tane yatak, 1 tane lavabo, 1 adet televizyon, 1 adet komidin ve 1 adet de havlu vardı. Buna da şükür deyip yarım yamalak çalışan televizyondan bir şeyler izlemeye çalıştık. Kanallar çalışmıyordu bile. Baktık olmayacak, biz de uyuduk.

devamı yarın... :)

20 Mayıs 2012 Pazar

İZMİR - ANTALYA ARASI SAHİLDEN GİDİŞ GÜZERGAHIMIZ

İZMİR
Kuşadası
Milas
Ula
Fethiye
Kaş
Kumluca
ANTALYA

700 KM
5 GÜN
GÜNLÜK ORTALAMA 140 KM
BÜYÜK MACERAYA AZ KALDI
SADECE 155 GÜN KALDI :) (20 Mayıs'tan itibaren tabiki)

TURUMUZA DAVET ETTİK

GÜNEYDOĞU'DAN ARKADAŞLARIMIZI DAVET ETTİK...

Arkadaşlar turumuz için Güneydoğu'dan arkadaşlarımızın da katılımı için talepte bulundum. Diyarbakır, Batman, Gaziantep, Şanlıurfa, Malatya... Oradaki pedallayan arkadaşlarımızın da bulundukları bölgeden ortak bir tarihte toplanıp, 29 Ekim'de Antalya'daki Cumhuriyet Bayramı coşkusunu yaşamalarını ve bu coşkuyu hep beraber paylaşmayı istiyorum. Bakalım cevapları ne olacak.

17 Mayıs 2012 Perşembe

TUR HAKKINDA GENEL BİLGİLENDİRME


29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI  BİSİKLET TURU
    
     Merhaba arkadaşlar. Bu sene İzmir Bisikletlileri olarak bir ilki gerçekleştireceğiz. Her yıl yapılan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına bizler de İzmir Bisikletlileri olarak şanlı Türk Bayraklarımız ile süslediğimiz bisikletlerimiz ile yoldan katılacağız. Bu, bizim için büyük bir başarı olacaktır. Daha önce benzerleri gerçekleşen bu turun farkı, bu turun her sene farklı bir şehir için gerçekleşecek olması ve gelenekselleştirilmek istenmesidir. Elbette bu durum sizlerin de talebi ile gerçekleşecektir. Yani yine sizlerin isteği ve yapılacak oylama üzerine tamamen demokratik yollar üzerinden gerçekleşecek bir işleyiş sağlanacaktır.
     Bu sene ilki gerçekleşecek olan bu turda performans bakımından herkesi aynı kefeye koyamayacağımızı biliyoruz. Bu yüzden grubumuzu 2’ye böleceğiz. A ve B gruplarından oluşacak olan tur ekibimiz, belirlenecek olan öncülerin eşliğinde yollarına devam edecekler. Tur öncülerinin güzergah, iletişim, yemek, konaklama, hava şartları, trafik durumu, en yakın güvenlik bölgesi (jandarma veya polis ofisi), yol güvenliği, yol durumu vb. konularda daha önceden bilgili, kendini bu konularda geliştirmiş kişiler olması gerekmektedir. Dolayısıyla tur ekibinin sıkıntı yaşamadan güzergah üzerinde sorunsuz biçimde ilerlemesini sağlamak yine belirlenecek olan öncülerin elindedir.

     Fakat bileceğiniz üzere bu tür organizasyonlar bilhassa ciddiyet ve hassasiyet gerektirmektedir. Bu yüzden etkinliğimiz süresince önceden belirlenmiş kurallarımıza uymanızı önemle rica ediyoruz. Çünkü tura çıkacak olan ekip özellikle kendisine güvenen kişilerden oluşacağı için o kişiler arasındaki herhangi bir ters düşme, uyuşmazlık vb. bir şey olduğu taktirde turumuz hepimiz için kötü geçer. Fakat kurallar çerçevesinde hareket edildiğinde herkes uyum içerisinde pedal çevirir ve çevirdiği her pedaldan ayrı bir haz duyar.

     29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Özel Bisiklet Turu’ na katılmak isteyen arkadaşlarımızın, en az 1 ay önceden bizlere isim olarak mutlaka kayıt bırakmaları gerekmektedir. Ayrıca turumuza katılmak isteyen arkadaşlarımız;

18 Yaşından Küçük İse: Ailelerinden izin aldıklarına dair ıslak imzalı bir izin belgesi, kendi cep telefonu numaralarını ve ailelerine ulaşabileceğimiz bir telefonu numarası vermek zorundadırlar.

18 Yaşından Büyük İse: Kendilerine ait cep telefonu numaralarını, adres bilgilerini, ayrıca herhangi bir özel hal durumunda ulaşabileceğimiz 2. bir telefon numarası ve kime ait olduğunu bildirmek zorundadırlar.


ÖNEMLİ NOT:     Kalp, ciğer ve böbrek rahatsızlığı olan, astım, bronşit ve benzeri bir hastalığı olan, kendine güvenmeyen, bisikletine güvenmeyen, yanında belirlenen gerekli teçhizatı olmayan, ailesinden izin belgesi getirmeyen 18 yaşından küçük, arkadaşlarımızın tura katılmamaları önemle rica olunur.
     Konaklama bedeli tam olarak belirlenmediği için fiyatlar belirtilmemiştir. Fiyatlar belli olduktan sonra sizlere etkinlik sayfamız üzerinden bildirilecektir.
     Antalya'daki konaklama yapacağımız otelin rezervasyonunun yapılabilmesi için bizlere tur katılımıyla ilgili gerekli bilgileri turun başlamasına en geç 1 ay kala bildirmiş olmanız gerekmektedir.

Turumuza Katılan Herkese İZMİR BİSİKLETLİLERİ Armalı Baskılı Reflektif Yelek Hediye Edilecektir.


İletişim
29ekimturu@gmail.com

Etkinlik Ana Sayfamız
https://www.facebook.com/#!/events/322596257809220/


SAYFALARIMIZ